Johnathan Hank Donovan

Johnathan Hank Donovan

Dertler En Başında Başlar
Johnathan Hank Donovan namı değer “Scalper” 1867’da Arizona’nın Tombstone kasabasında dünyaya geldi. Babası kilisede çalışan bir hademe olan Hank, o dönem kasabada kurulan Episkopal Kilisesinde bebeklik ve çocukluğunu geçirdi. Kasabanın çoğunluğunun Protestan olmasından kaynaklanan dindarlıktan nasibini hiç sevmeyeceği Johnathan isminden alacaktı. Çok dindar bir çevrede büyümesine rağmen evde yaşadığı sıkıntılardan ötürü zor bir çocukluk geçiren Hank psikolojik sorunlar yaşadı. Kilisenin bodrumunda geçirdiği her günü
alkol kullanan babasının annesini dövmesini izlemekle geçirdi. 14 yaşına geldiği zaman istemeyerek kilisede eğitim görmeye başladı. Yine bir gün eğitim sonrası eve geldiğinde babasının annesini öldüresiye dövdüğünü görür. Annesinin son çığlıklarıyla beraber eline gelen ilk şeyi alıp babasına saldırmaya başladı. Elindeki çatalla babasını sırtından birden fazla kez yaraladı. Görece cüsseli ve kuvvetli olan babası, oturduğu yerden kalkıp sırtındaki çatalla üzerine yürüdü. Korkudan mutfağın penceresine koşup kaçmaya çalışırken mutfakta yakalanan Hank babası tarafından öldüresiye hırpalanmaya başlandı. Babası çıplak elle gözünü çıkartırken zar zor bıçağa sarılan Hank, çığlıklar içinde bıçağı rastgele sallarken babasının yüz etinin belli orandaki kısmını kesti. Acı içinde kıvranan babasını o fırsatla birçok yerinden bıçakladı. Olduğu yere yığılan baba James orada öldü. Sesler sonrası gelen kişiler tarafından yakalanan Hank doğruca hapise gönderildi. Hem annesinin hem de babasının ölümünden sorumlu tutuldu.


Kaçıp Giden Gençlik
14 Yaşında olduğu için idam edilme kararı çıkmayan Hank ucuz yırtmıştı fakat önünde onu çok uzun bir süre hapis hayatı bekliyordu. Tombstone hapishanesindeki günlerinde yapabileceği tek aktivite koğuşun penceresinden dışarıyı izlemekti. Çöle bakan pencereden görebildiği tek şey bir hiçlik olmasına rağmen oradaki yolu sadece dönemin korkusuzları, belalı haydutlar ve benzeri çeteler kullanırdı. O yaşlarda onları gördükçe onların hareketlerini yapmaya çalışan Hank her geçen gün bu kötü insanlara davranış olarak benzemeye başlıyordu. Sanki hapisten çıkmak için değil de onlar gibi olabilmek için zamanlarını geçiriyordu.


Tanrının Planı
26 yaşına gelen Hank Tüm günlerini boş boş hayaller kurarak geçiriyordu. Yapmadığı bir suç yüzünden sisteme kızıyor ve hayatının 12 yılını heba etmiş olması zaten halihazırda iyi durumda olmayan akıl sağlığını daha da etkiliyordu. Hapishanede ilk günden beri babasından
ona miras kalan lakap ile yaşıyordu. Boğuşma sırasında can havliyle kestiği suratı yüzünden kendi çevresinde “Scalper” lakabıyla adlandırılıyordu. İki hafta sonra bulunduğu Tombston hapishanesine gelecek olan bir mahkûm sayesinde hayatının değişeceğinin farkında değildi. Bobby Bill artık onun koğuşundaydı. Bill dönemin ortalama bir kovboyuydu. Asi ve karizmatik duruşu ilk görüşte Hank’i etkilemeyi başarmıştı. Azılı katilin bir kişiye bu kadar ilham kaynağı olması korkutucuydu. Yıllardan beri penceresinden izlediği o adamlardan biri artık karşısındaydı. İlk günlerde diyalog kuramasa da her hareketini aklına kazıyordu. Bobby çok bilinen biri değildi. Görünüş olarak fazla karizmatik olsa da kovboyluk açısından çok da iyi değildi. Çevresi ve öldürdüğü insanlardan elde ettiği parası inanılmaz seviyedeydi. Birkaç gün sonra gardiyanların değişik hareketlerinden şüphelenen Hank, Bill’in başına bir şey geleceğini düşünüp daha dikkatli bir şekilde hareket etmeye başladı.


Yolun Sonu ya da Başı
23 Temmuz akşamı harekete geçen gardiyanı boğarak öldüren Hank, Bobby’i yaralanmadan kurtardı. Bobby kendi canını artık ona borçlu olarak gördüğü için Hank’e onunla beraber takılırsa, onun da bir kovboy olabileceği söylemişti. Hank yıllardır beklediği o fırsat ayağına geldiği için hiç düşünmeden kabul etti. Artık hayalini kurduğu gibi bir haydut olmayı başarmıştı. Bu süreç o an için onu heyecanlandırsa da Hank artık 14 değildi ve görevi başındaki gardiyanı öldürmek onu idam tahtasına götürecekti. 3 Haziran için tarih verilen idam zamanını kendisine ayırılan tek kişilik bir hücrede geçiren Hank yaptığı şeyden hiç pişman olmamış
gibiydi. Sadece o anları düşünüyordu ve tekrar tekrar kafasında bir sonraki olayının ne olacağı düşünüyordu. 29 Temmuz gecesi silah seslerine uyandı ve olduğu yerden kalkıp hemen kapının arkasına geçti. 10-15 dakika süren o ateş seslerinden sonra sessizlik sağlandı. Neredeyse etrafta hiç çıt çıkmıyordu. Tombstone artık sessizliğe bürünmüştü. Kapıya doğru yaklaşan iki çizme sesi duydu ve iyice yaklaştığında birisi kapının kilidini açtı. Dışarıdaki ses “Evlat çıkıyor musun yoksa asılmayı mı bekleyeceksin?” diyordu. Sesi duyar duymaz Bill olduğunu anlayan Hank hızlı bir şekilde içeriden çıktı. Etraftan üstüne başına bir şeyler aldıktan sonra hızlıca kapının önüne çıktı. Hank’in çıkmasıyla beraber yüzü maskeli kişiler ahşap ağırlıklı olan hapishane
binasını yakmaya başladılar. Tüm gece tamamen yanmasını seyrettiler ve sabahın ilk ışıklarıyla yola koyuldular. Artık geride hiçbir iz kalmamıştı. Çevredekiler Hank’in o yangında öldüğüne inandıkları için Tombstone’daki hayatı sona ermişti.


İliklerine Kadar Haydut
Bill ve ekibiyle geçen 4 yılında neredeyse yapabileceği her haydutluğu yaptı. Pisliğin tam ortasına düşen Hank bu hayatı yaşamaktan zevk almaya başlamıştı. Ateş başında birasını içerken çatallı iğrenç sesiyle; “Böyle bir yere varacağımı bilsem 10 yıl daha hapiste yatardım
be!” bile dediği anlar oluyordu. 30 yaşına geldiği zaman yıl 1987’yi gösteriyordu. Gündelik haydutluklarını yaparken bir at arabasının önünü kestiler. Savunmasız bir şekilde gözüken arabayı tam soyarken etraftan gelen ateşlerle ve at arabasından çıkan kişiler tarafından kurşun
yağmuruna tutuldular. Olay yerinde gelen ilk kurşunda yere yığılan koca Bill’in ölüm anında yanında bile olamadı. Ağır ateş altında atının üzerinde olması onun için bir şanstı ve atını hızlı bir şekilde kuzeye sürmeye başladı. Takip edilmediğini anlayana ve bir kasabaya ulaşana kadar
asla durmadı.


“With dust on his boots and a bullet in his chest,
Bill vanished into the endless west.”


SKINNERS SKINNERS, THE PLACE IS WHERE YOUR BROTHERS
Winewood Kasabasına denk gelen Hank, burada artık hayali olan şeyleri
gerçekleştirmeye karar verdi. Yıllardan beri haydutluğun her kısmını öğrenen Hank kendi çetesini kurmaya hazırdı. Çevrede gördüğü gözüne kestirdiği, hayattan hiçbir beklentisi kalmamış pisliğin içinde büyümüş. Gözünü bir an olsun ateş ederken kırpmayacak insanları yanına toplamaya başlamıştı. Onlara vaat ettiği şeyler ise şunlardı; “Sınırsız para, sınırsız özgürlük ve canını ortaya koyacağın bir kardeşlik.”


“We’re the Skinners, your final breath,
Cross our path, you’ll meet your death.”