Skinners Çetesi

Kan Kardeşliği
Winewood’un tozlu kalbinde, güneş ufka yaklaşırken kasabanın üzerine uzun gölgeler düşüyordu. Winewood Saloon’un içinde Johnathan Hank Donovan, köşede sessizce oturuyordu. Şapkasının kenarı gözlerini gizliyor, keskin ve tehlikeli bakışlarını saklıyordu. Skinners henüz tam anlamıyla kurulmamıştı, ama bu gece her şeyi değiştirecekti. Hava gergindi, ta ki Henry Harlan, birkaç sert kasabalıyla tartışmaya girene kadar. Çok geçmeden
öfke patladı ve ilk yumruklar atıldı. Saloon bir anda kaosa sürüklendi. Hank olan biteni sakin bir şekilde izliyordu, durumu tartıyor, doğru anı bekliyordu. Henry tam da birkaç kişinin arasında sıkışıp kalmışken, Jack Jackson, zayıf bir gülümsemeyle araya girdi. Yumrukları keskin ve isabetliydi, bir adamı yere serdi. Öte yandan Mark Mitchell, cüsseli yapısı ve karanlık bakışlarıyla devasa bir adamı boğazından yakalayıp kolayca barın öteki tarafına fırlattı.
Sonunda Hank ayağa kalktı. O’nun duruşu tüm mekânı bir anda hakimiyeti altına aldı. Birkaç hızlı ve hesaplı hareketle son saldırganı da etkisiz hale getirdi. Kavganın ardından yerde inleyen adamların arasında bu dört kişi birbirine baktı ve o kaos dolu anda aralarında sessiz bir bağ kuruldu. O geceden sonra, onlar ayrılmaz hale geldiler.


Skinners’tan Kaçış Yoktur!
Kanla, şiddetle ve hayatta kalmanın tek kural olduğu vahşi batıda, ortak bir anlayışla birleşen bir çete. Birlikte birçok soyguna imza attılar; her biri bir öncekinden daha cesur ve tehlikeliydi. Sığır hırsızlığı, posta arabası soygunları, tren soygunları, moonshine yapımı ve kaçakçılığı, altın madeni baskınları, arazi mafyacılığı, at hırsızlığı, yol kesme, silah kaçakçılığı yani akla gelebilecek her şey. Onlar için hiçbir şey yasak değildi. Ama sorunlar yaklaşıyordu. Güvendikleri muhasebeci, bir fare gibi onları dolandırıp tüm servetlerini çaldı. Çete bunu fark ettiğinde, iş işten geçmişti ve kanun peşlerindeydi. Başlarına ödül konmuş ve bir şerif ekibi onları kovalamaya başlamıştı. Artık tek seçenekleri ihanet eden muhasebeciyi bulup cezalandırmaktı. Onu kasabanın dışında harap bir kulübede korku içinde saklanırken bulduklarında, Hank tereddüt etmedi. Adamın yalvarışları bir işe yaramadı. Adamın korku dolu gözleri, Hank’in keskin bıçaklarını görünce daha da büyüdü. Yalvarışları yankılanıyordu; “Beni bağışlayın… Yalvarırım, bir daha yapmam!” Ancak Hank’in gözleri, boş ve duygusuzdu. O an Hank, acıma duygusunu çoktan yitirmiş bir adamdı. Skinners’a ihanetin tek bir bedeli vardı ve bu bedel, canla ödenirdi. Ancak, Hank için sadece ölmek yeterli değildi. Kaçmanın ya da ihanet etmenin cezası, bir ders olarak unutulmaz
olmalıydı. Adam çaresizlik içinde kaçmaya çalıştı, ama Hank onu çabucak yere serdi. Soğuk bıçağını adamın derisine yavaşça sürdü, ince bir kesik atarak başladı. Skinners’ın acımasız lideri Hank, her hareketini dikkatle planlayarak adamın derisini yavaş yavaş yüzmeye başladı. Adamın çığlıkları, kulakları delen bir yankıyla ormanın içinde kayboluyordu. Fakat Hank durmadı. Deri, kemik ve etin ayrılma sesi etrafta yankılanırken, Hank’in yüzünde hafif bir memnuniyet belirdi. Bu infaz, sadece bir ölüm değil, çetenin kanlı mührünü taşıyan bir ders niteliğindeydi. “Skinners’tan kaçış yoktur.” dedi Hank soğuk bir sesle, kanlar içindeki bedene bakarak. Adam son nefesini verirken, Hank’in gözleri donuk ve karanlık bir geçmişin yansımasını taşıyordu. Skinners’ın lideri olarak Hank, ihanetin bedelinin ne kadar ağır olduğunu tüm vahşi batıya bir kez daha göstermişti. Adamın derisi, artık çetenin karanlık gücünün bir nişanıydı. Bu, Skinners’tan kaçmanın imkânsız olduğunu kanıtlayan bir hatıra olarak kalacaktı.


İntikam Yolculuğu
Kaçak hayatına başlayan çete, yeni bir kasabaya taşındı. Burada Arnold Horton adında karanlık geçmişi olan ve intikam dolu bir adamla tanıştılar. Arnold, kısa sürede Skinners’a uyum sağladı. Sayılardaki ustalığı, onu çetenin yeni muhasebecisi yapmıştı, ama onu gerçekten ekibe dahil eden şey, kişisel intikam arayışıydı. Arnold Horton’un gözlerinde yıllardır sönmeyen bir ateş vardı. Ailesi, canice bir çete tarafından katledildiğinde, o sadece çaresiz bir tanıktı. Yıllar boyunca içindeki intikam duygusu, onu bir gölge gibi takip etti. Ailesinin çığlıkları, kâbuslarında tekrar tekrar yankılandı. Ama Skinners’a katıldığında, yalnız olmadığını anlamıştı. Hank ve diğerleri, onun bu kanlı intikam yolculuğunda yanında olacaklarına söz vermişlerdi. Artık Skinners’ın bir parçasıydı ve onların sadakati Arnold’un intikam arayışını güçlendirdi.


Çetenin planı basitti: Arnold’un ailesini katledenler birer birer bulunacak ve öldürülecekti. Ancak bu ölümler, basit cinayetler değil, her biri Arnold’un içindeki acının bir yansıması olacaktı. İlk hedef, kasabanın dışında küçük bir çiftlikte saklanan eski bir hayduttu. Adam yıllarca izini kaybettirmişti, ama Skinners’ın kararlılığı sayesinde, etrafa soruşturması ve parasını kullanmasıyla izleri bulunmuştu. Hank önderliğinde, çete sessizce çiftliği sardı. Arnold
ilk kez bu kadar yakındaydı, o korkunç geceyi hatırlatan adamın boğuk sesi, onun aklında yankılanıyordu. Arnold, adama doğru yaklaştı ve hiç tereddüt etmeden silahını çekti. Ama Hank onu durdurdu. “Bu kadar kolay mı olacak?” diye sordu karanlık bir gülümsemeyle. Ve ekledi; “Ona acını hissettirmen gerek.” Arnold, bir anda anladı. Bu adamlar ailesine sadece fiziksel acı vermemiş, onları psikolojik olarak da mahvetmişti. Bu yüzden bu ölüm hızlı olmayacaktı. Adamı evinden sürüklediler ve bir ağaca bağladılar. Arnold, yıllardır içinde biriktirdiği öfkeyi her darbede açığa çıkardı. Adamın çığlıkları, Arnold’un içindeki sessizliği doldururken, Hank ve diğerleri sessizce izledi. Sonunda Arnold, bıçağını adamın boğazına dayadı. Son sözleri sert ve kararlıydı: “Bu, ailem için.” Ve bıçak sessizce boynu kesti. Bu infaz, Skinners’ın karanlık tarihinde bir dönüm noktası oldu. Her bir öldürme, Arnold için birer rahatlama anıydı. Skinners, bir avcı gibi peşlerine düştü ve intikamları, ardında kanlı izler bırakarak gerçekleşti. Her seferinde, katillerin korkusu daha da büyüdü. Sonunda, Arnold’un ailesini öldüren son adam bulunduğunda, intikam yolculuğu tamamlanmıştı. Arnold, son katilin boğazını kestiğinde, bir zamanlar taşıdığı o dayanılmaz yükten kurtulmuş gibiydi. Artık Skinners’la birlikte yeni bir hayata başlamaya hazırdı. Ama bu
hayat, geçmişin hayaletlerinden arınmış değildi. Ailesinin intikamını almıştı, ama içindeki karanlık artık çetenin bir parçası olarak yaşamaya devam edecekti. Hank ve Skinners, ona sadece intikam değil, bir amaç vermişti. Ve bu amaç, kanunlara ve medeniyete karşı yaşamaya devam eden bir çete olarak onları daha da güçlendirdi.


Yol Gözümü Dağlıyor
Kanun hâlâ peşlerinde olduğundan, çete Valentine yakınlarındaki ormanlık bölgeye doğru ilerledi. Orada bir kamp kurarak eski eyaletlerindeki şerif ve adamlarının gözünden uzak kaldılar ve arkalarında hiç iz bırakmamış oldular. Sessiz ormanın derinliklerinde, bir sonraki hamlelerini planladılar. Skinners, kendi kurallarıyla yaşayan, asla ayrılmayacak, kendilerine yakın hissettikleri insanları aralarına katıp daha da büyük bir hale gelmeye çalışan bir
kardeşlikti.


“We’re the Skinners, your final breath,
Cross our path, you’ll meet your death.”